• Anasayfa
  • Site Haritası
Anglikan Kilisesi'nin kökeni nedir ve bu köken, onun meşru bir Kilise olup olmadığı konusunda ne anlama gelmektedir? Katolik Kilisesi bu ayrılığı nasıl görmektedir?

Anglikan Kilisesi'nin kökeni nedir ve bu köken, onun meşru bir Kilise olup olmadığı konusunda ne anlama gelmektedir? Katolik Kilisesi bu ayrılığı nasıl görmektedir?

Bu sorunun cevabını anlamak için, tarihin tozlu sayfalarına değil, hakikatin kendisi olan imanımızın temellerine bakmamız gerekir. Bizler, İsa Mesih tarafından Aziz Petrus'un üzerine kurulan Tek, Kutsal, Katolik ve Havarisel Kilise'nin mensupları olarak, Mesih'in yeryüzündeki tek ve gerçek Kilisesi'ne olan imanımızı ikrar ederiz. Bu iman, bizlere sadece bir öğreti setini değil, aynı zamanda hakikatin bütünlüğünü koruma ve onu sevgiyle tüm dünyaya ilan etme sorumluluğunu da yükler. Bu sorumluluk gereği, Kutsal Anamız Kilise'den ayrılmış olan topluluklara ilişkin hakikati de, ruhların selameti adına, açıklıkla ifade etmekle mükellefiz. Burada, özellikle İngiltere Kralı VIII. Henry'nin şahsi ve politik hırsları neticesinde Kutsal Roma Kilisesi'nden kopan ve bugün "Anglikan Komünyonu" olarak bilinen oluşumun, neden Mesih'in kurduğu Kilise'nin bütünlüğüne sahip olmadığını ve teolojik olarak temelden kusurlu olduğunu, sorular ve cevaplar aracılığıyla, Kilise'mizin 2000 yıllık sarsılmaz öğretileri ışığında ele alacağız.

Katolik Kilisesi, tarihsel bir olaylar zincirinin tesadüfi bir sonucu değil, bizzat Rabbimiz İsa Mesih'in iradesiyle kurulmuş ilahi bir kurumdur. Rabbimiz, Havarilerine ve özellikle de "Kaya" olarak isimlendirdiği Aziz Petrus'a dönerek şöyle demiştir: " Ben de sana şunu söyleyeyim, sen Petrus'sun ve ben topluluğumu bu kayanın üzerine kuracağım. Ölüler diyarının kapıları ona karşı direnemeyecek. " (Matta 16:18). Bu, Kilise'nin temelidir. O, insan icadı bir organizasyon değil, Mesih'in yeryüzündeki bedeni, hakikatin direği ve temelidir. Anglikan Kilisesi'nin ortaya çıkışı ise ne yazık ki bu ilahi temelden değil, tamamen dünyevi ve trajik bir olaydan kaynaklanmaktadır. 16. yüzyıla kadar İngiltere, bin yılı aşkın bir süredir Katolik dünyasının ayrılmaz bir parçasıydı. Aziz Augustinus'un Canterbury'ye gelişiyle başlayan bu iman yolculuğu, sayısız aziz, alim ve iman şehidi yetiştirmişti. İngiliz halkı, Roma'daki Petrus'un Halefi'ne (Papa'ya) manevi bağlılıkla Mesih'in Tek Kilisesi'ne aitti.

Ancak Kral VIII. Henry, meşru eşi Aragonlu Katerina'dan boşanıp Anne Boleyn ile evlenmesine izin vermeyen Kutsal Babamız Papa VII. Clement'in, evliliğin kutsallığını ve çözülmezliğini savunan kararını tanımayı reddetmiştir. Kral, şehvetinin ve bir erkek veliaht arzusunun, Mesih'in Kilisesi'nin ahlaki ve doktrinel otoritesinden daha üstün olduğuna karar vermiştir. Bu, teolojik bir anlaşmazlık veya ruhani bir arayışın sonucu değil, tamamen politik ve şahsi bir isyan eylemidir. 1534 yılında ilan edilen "Üstünlük Yasası" ile kral, kendisini "İngiltere Kilisesi'nin Yeryüzündeki Tek Yüce Başı" ilan etmiştir. Bu eylemle, İngiltere'deki Kilise, onu Mesih'e bağlayan kayadan, yani Petrus'un Makamı'ndan koparılmıştır. Bu, bir ağacın en güzel ve en güçlü dalının, onu besleyen gövdeden bir balta darbesiyle ayrılması gibidir. O dal, bir süre daha yeşil kalabilir, hatta çiçek açıyor gibi görünebilir, ancak kökünden ve gövdesinden beslenmediği için artık hayat suyunu alamamaktadır ve kaçınılmaz olarak kurumaya mahkumdur.

Dolayısıyla, Anglikan Kilisesi'nin kökeni, ilahi bir iradeye değil, bir kralın günahkar arzusuna dayanmaktadır. O, havarisel bir temelden doğmamış, devlet gücüyle ve zorla kurulmuş ulusal bir kilisedir. Bu başlangıç, onun DNA'sına işlemiş bir "kurucu günahtır." Mesih'in Kilisesi, bir kralın fermanıyla kurulamaz veya bir parlamentonun kararıyla yönetilemez. Kilise'nin başı Mesih'tir ve yeryüzündeki görünür başı da Mesih'in vekili olan Petrus'un Halefi Papa'dır. Bu temel hakikati reddeden bir topluluğun, meşru bir Kilise olarak kabul edilmesi mümkün değildir. O, Katolik Kilisesi'nden ayrılmış bir "şizmatik" (ayrılıkçı) bir oluşum olarak doğmuş ve zamanla Protestanlığın çeşitli doktrinlerini benimseyerek "heretik" (sapkın) bir karaktere bürünmüştür.

  
45 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın