Katolik Kilisesi'nin Kürtaja Dair öğretisi Katolik Kilisesi'nin Kürtaja Dair öğretisi Kürtaj, Katolik Kilisesi'nin tasvip ettiği bir şey değildir. Katolik Kilisesi, doğmamış bir çocuğun doğrudan hayatını sonlandırmak anlamına gelen kürtaja sürekli karşı çıkmıştır ve kınamıştır. Prensipte, Katolik Hristiyanlar ana rahmine düşüşten ölüme kadar tüm hayatı kutsal kabul ediyor ve ister doğmuş ister doğmamış olsun, masum insanın hayatının elinden alınmasını ahlaki yanlış olarak yorumluyor. Kilise şunu öğretiyor: "İnsan hayatı kutsaldır, çünkü özünde başından itibaren Rab'bin yaratma eylemi yatar ve Yaratan ile ebedi olarak özel bir ilişkisi vardır. Can verilen bu canlının sonu, tamamen Yaratan'ın elindedir. Hayatın başından sonuna dek Rab, hayatın da Efendisidir: hangi durum olursa olsun hiç kimse masum bir insan hayatına doğrudan kastetme hakkını kendinde göremez" (Donum Vitae, 5. Madde). Anne karnındaki hayatın kutsallığına duyula saygı, Hristiyanlığın Musevi kökeninden gelir. Eski Musevi dünyası, etrafını saran Filistin kültürlerinden hayli farklıydı. Bebekleri öldürme, bebekleri kurban etme ve kürtaj vakaları bu kültürlerde sıkça karşılaşılan durumlardı, hatta bazı yerlerde yaygındı. Öne çıkan ve genel olarak benimsenen Musevi öğretisi, henüz doğmamış çocuğun hayatının kutsallığını kabul eder. Musevi inancına göre insan hayatının tek bir hak sahibi vardır; O da Rab'dir, anne karnında çocuğa can veren ve adım adım hayata getiren yaratıcı gücün sahibi Rab. Katolik Kilisesi'nin de devraldığı ve kabul ettiği Eski Antlaşma, anne karnındaki hayatın kutsal sayıldığına dair açık kanıtlar sunuyor. Musa Musa şöyle dedi: "Allah'ınız RAB'bin sözünü dinlerseniz, şu bereketler üzerinize gelecek ve sizinle olacak: Kentte de tarlada da kutsanacaksınız. Rahminizin meyvesi kutsanacak. Toprağınızın ürünü, hayvanlarınızın dölü -sığırlarınızın buzağıları, sürülerinizin kuzuları- bereketli olacak. Sepetiniz ve hamur tekneniz bereketli olacak. İçeri girdiğinizde de dışarı çıktığınızda da kutsanacaksınız" (Yasanın Tekrarı 28, 2-6). "Şimşon'un annesine melek şöyle dedi: 'Çünkü gebe kalıp bir oğul doğuracaksın. Onun başına ustura değmeyecek. Çünkü o daha rahmindeyken Allah'a adanmış olacak" (Hakimler 13, 5). "Ve Eyüp şöyle dedi: 'Beni ana karnında yaratan onu da yaratmadı mı? Rahimde bize biçim veren o değil mi?'" (Eyüp 31, 15). 139. Mezmur'un 13. Ayeti şöyle der: "İç varlığımı sen yarattın, annemin rahminde beni sen ördün." Eski Antlaşma, Rab'bin hayatlarının ilk anından itibaren insanları önemli bir liderlik rolü için özel bir şekilde nasıl kutsadığını doğruluyor. Yeşaya Peygamber şöyle dedi: "Ey kıyı halkları, işitin beni, uzaktaki halklar, iyi dinleyin. RAB beni ana rahmindeyken çağırdı, annemin karnındayken adımı koydu. Ağzımı keskin kılıç yaptı, elinin gölgesinde gizledi beni. Beni keskin bir ok yaptı, kendi sadağına sakladı. Bana, "Kulumsun, ey İsrail, görkemimi senin aracılığınla göstereceğim” dedi. Ama ben, "Boşuna emek verdim" dedim, "Gücümü boş yere, bir hiç için tükettim. RAB yine de hakkımı savunur, Allah'ım yaptıklarımın karşılığını verir." Kulu olmam için, Yakup soyunu kendisine geri getirmem, İsrail'i önünde toplamam için Rahimde beni biçimlendiren RAB şimdi şöyle diyor: "O'nun gözünde onurluyum. Allah'ım bana güç kaynağı oldu" (Yeşaya 49, 1-5). Yine aynı şekilde, Yeremya Peygamber şöyle dedi: "RAB bana şöyle seslendi: 'Ana rahminde sana biçim vermeden önce tanıdım seni. Doğmadan önce seni ayırdım, uluslara peygamber atadım"" (Yer 1, 4-5). Greko-Roman dünyasında, özellikle de Hristiyanlığın yayıldığı ve Mesih İsa'nın zamanında, kürtaja ve çocuk öldürmeye izin veriliyordu. Roma Kanunları uyarınca, bu iki eylemin pek bir farkı yoktu. İkisi de birbirinden ayırt edilmiyordu, çünkü aile reisi, yani baba tarafından kabul edilene dek, yeni doğan bir çocuğun yasal bir statüsü yoktu. Kabul edilene kadar çocuk, ortadan kaldırılabilecek ve sahibi olmayan bir mal gibi görülüyordu. Roma İmparatorluğu'nun bazı yerlerinde kürtaj ve bebek öldürme vakaları o kadar çok yaygındı ki üreme oranları neredeyse sıfırın altındaydı. Bunu belirtmek üzücü ama, bugün benzer bir durum da Avrupa'nın içinde bulunduğu durumdur. Bugün, çoğu Avrupa ülkesi, kürtaj ve doğum kontrolünden dolayı benzer bir vakanın içindedir. Ama Hristiyanlar, henüz doğmamış bir çocuğun hayatının kutsallığını kabul ederler. Bunu sadece, Eski Antlaşma öyle diyor diye değil, aynı zamanda enkarnasyon (vücut bulma) gizemine inandıklarından yaparlar. Eski çağlarda Hristiyanlar, bugün hala inandığımız gibi, Bakire Meryem'in Kutsal Ruh'un gücüyle hamile kaldığına inandı. Kutsal Ruh'un vesilesiyle Meryem, Peder Allah ile aynı doğaya sahip, Kutsal Üçlü-Birlik'in ikinci şahsı Mesih İsa'yı dünyaya getirdi. Bu vesileyle, Mesih İsa gerçek bir insan oldu. Hiçbir inançlı Hristiyan, Meryem Ana'nın rahmine düşmesi anından itibaren Mesih İsa'nın kutsal ve gerçek bir kişi olduğunu inkâr etmez. Meryem'in Elizabet'i ziyaretine dair olan ayetler, anne karnında hayatın ve doğmamış çocuğun kişiliğinin kutsallığını tasdik ediyor: "O günlerde Meryem kalkıp aceleyle Yahuda'nın dağlık bölgesindeki bir kente gitti. Zekeriya'nın evine girip Elizabet'i selamladı. Elizabet Meryem'in selamını duyunca rahmindeki çocuk hopladı. Kutsal Ruh'la dolan Elizabet yüksek sesle şöyle dedi: 'Kadınlar arasında kutsanmış bulunuyorsun, rahminin ürünü de kutsanmıştır! Nasıl oldu da Rabbim'in annesi yanıma geldi? Bak, selamın kulaklarıma eriştiği an, çocuk rahmimde sevinçle hopladı. İman eden kadına ne mutlu! Çünkü Rab'bin ona söylediği sözler gerçekleşecektir” (Luka 1, 39-45). Eski Antlaşma ile Yeni Antlaşma'nın öğretisine dayanan ve Mesih İsa'nın beden alma gizemine özel bir vurgu yapan Katolik Kilisesi, kürtaj uygulamasını tasvip etmeyip kınamaktadır. Kilise'nin ilk üç yüzyıllık dönemindeki öğretişlerden birkaç örnek şöyle: Didake'de (12 Havarinin Öğretileri, Milattan Sonra yaklaşık 80) diyor ki: "Bir çocuğu kürtajla ya da doğduktan sonra öldürmeyeceksin." Paganizm'e karşı bir savunma niteliğinde yazdığı "Hristiyanlar Adına Bir Müdafaa” adlı yazısında Aziz Athenagoras, (öl. 177) Hristiyanların kürtaja neden olan ilaçlardan kullanan kadınları katil olarak gördüğünü belirtir. Athenagoras, anne karnındaki çocukların ilahi takdirin koruması altında olduğunu yazar. "İnanç Savunması" adlı eserinde Aziz Tertullianus (öl. 197) da yine aynı şekilde şunu belirtmiştir: "Doğumu engellemek, önceden gerçekleştirilen bir cinayettir; ister yeni doğmuş olsun, isterse hala yeni oluşum devresinde olsun, bir hayatın yok edilmesi durumunda hiçbirinin birbirinden farkı yok. İnsan olacak olan, zaten insandır." 300 senesinde, İspanya'da yerel bir Kilise konsili olan Elvira Konsili, kürtajı yasaklayan özel bir kararname çıkarttı (Kanonik Hukuk 63). 313 senesine Hristiyanlığın yasallaşmasını, kürtajın yasaklanması kararı takip etti. Örneğin, Episkopos Amphilochius'a bir mektubunda Aziz Basilius (öl. 374), Kilise'nin öğretisini açıkça aktarıyor: "Kasıtlı olarak karnındaki bebeğin hayatını sonlandıran bir kadın, cinayet hükmü yemeli" ve "Kürtaja neden olan ilaçları verenler de katildir, cenini öldüren zehiri alanlar da". Bu konuya dair daha çok örnek sayılabilir. Ama asıl nokta şu ki, Katolik Kilisesi başından itibaren, doğmamış çocuğun hayatını kutsal kabul ediyor ve kürtaj eylemini ise kınayarak yasaklıyor. Bizler, tüm insanların kalplerinin değişmesi için dua etmeliyiz ve insan hayatının kutsallığını cesur bir şekilde öğretmeli ve savunmalıyız; özellikle de savunmasız ve masum bir doğmamış çocuğunkini. |
68 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |